Belki de hiç yol almamıştım, ama aldığımı sanan bir insandım. Fakat yol almış olduğumu sansam bile kısır döngü şeklinde yine aynı noktaya gelmiştim sonuç olarak.
En büyük hatam ise, sorunlarımı çözmeden arkamı dönüp kaçmaktı.
Sandım ki halının altına atarsak tozları, pislikleri hem uğraştırmaz temizlikle hem de güzel temiz pak görünür her yer. Sanki hiç "kirlenmemiş" gibi.
Ama malesef öyle olmuyormuş.
Bir şekilde o sorunlar mıknatıs gibi yine beni yanına çekti. Bu sefer daha güçlüydü. Daha beslenmiş güçlenmiş gibiydi benim yokluğumda.
Kızamıyorum da aslında. Belki de onu canavara dönüştüren bendim.
Elini kolunu bağlayıp, susturabileceğimi, hareketsiz bırakabileceğimi sanan bendim. Halbuki tüm bu çabam onu daha da hırslandırmıştı. Pacman edasıyla önüne gelen her şeyi yemek istiyordu. Her şeye açtı. Kızgındı.
Sevginin, şefkatin ulviliğine inanan ben; onu bir türlü buna inandıramıyordum. "Hep bana!" diye bağırarak önüne gelen her şeyi yok ediyordu...
Sonra günler geçti.
Yediği, yok ettiği şeylerin hiçbirinin aslında karnını doyurmadığını ya da lezzetli gelmediğini farketti. Tamamen bir güç gösterisiydi. Ve sonunda da pes edip yorulmuştu boşuna debelenmekten.
Hemen bu fırsatı kollayıp korkusuzca yanına gittim. Yüzündeki o canavarımsı pacman maskesini atıp gerçek yüzünü görmek istedim. Ağlayan bir kız.. Hali içler acısıydı.
"Ne yapabilirdim ki?" dercesine baktı bana. Farkındaydı aslında her şeyin. Esas farkında olmayan bendim. Onun konuşmasına izin vermeyen, konuşmaya çalışsa da dinlemeyen, bir köşeye itip onu orada yalnız bırakan bendim.
Benim yüzümden olmuştu tüm bunlar.
O zaman benim düzeltmem gerekiyordu.
Sanırım bu ilk yüzleşmemdi onunla.
Daha önceden karşı karşıya gelsem de hep kaçmıştım arkamı dönüp; böylesini hiç denememiştim. Yüz yüzeydik...
Başarılı olup olmayacağımı bilemiyordum. Ama artık ben de tükenmeye başlamıştım, görmemezlikten gelmek beni yiyip bitiriyordu. Denemek zorundaydım.
Kızamıyorum da aslında. Belki de onu canavara dönüştüren bendim.
Elini kolunu bağlayıp, susturabileceğimi, hareketsiz bırakabileceğimi sanan bendim. Halbuki tüm bu çabam onu daha da hırslandırmıştı. Pacman edasıyla önüne gelen her şeyi yemek istiyordu. Her şeye açtı. Kızgındı.
Sevginin, şefkatin ulviliğine inanan ben; onu bir türlü buna inandıramıyordum. "Hep bana!" diye bağırarak önüne gelen her şeyi yok ediyordu...
Sonra günler geçti.
Yediği, yok ettiği şeylerin hiçbirinin aslında karnını doyurmadığını ya da lezzetli gelmediğini farketti. Tamamen bir güç gösterisiydi. Ve sonunda da pes edip yorulmuştu boşuna debelenmekten.
Hemen bu fırsatı kollayıp korkusuzca yanına gittim. Yüzündeki o canavarımsı pacman maskesini atıp gerçek yüzünü görmek istedim. Ağlayan bir kız.. Hali içler acısıydı.
"Ne yapabilirdim ki?" dercesine baktı bana. Farkındaydı aslında her şeyin. Esas farkında olmayan bendim. Onun konuşmasına izin vermeyen, konuşmaya çalışsa da dinlemeyen, bir köşeye itip onu orada yalnız bırakan bendim.
Benim yüzümden olmuştu tüm bunlar.
O zaman benim düzeltmem gerekiyordu.
Sanırım bu ilk yüzleşmemdi onunla.
Daha önceden karşı karşıya gelsem de hep kaçmıştım arkamı dönüp; böylesini hiç denememiştim. Yüz yüzeydik...
Başarılı olup olmayacağımı bilemiyordum. Ama artık ben de tükenmeye başlamıştım, görmemezlikten gelmek beni yiyip bitiriyordu. Denemek zorundaydım.
Ama farkettim ki bu deneme esas benim için zor olacaktı. Onu karşıma aldığımda nasıl anlatacaktım ki bu yaptıklarımı? Nasıl hesap verecektim? Ne diyecektim onun gözlerinin içine bakıp! Yaptığım tüm yanlışları nasıl kabul edecektim...
Gönül isterdiki, herkesi suçlamaya devam edip kaldığım yerden devam edebileyim hayata. Hiçbir sorunla yüzleşmeyip, arkamda bırakıp gideyim. "Suçlusu sizsiniz!" diye bağırıp camlarına taş atıp, sorumlusu olmadan kaçıp gideyim.
Ne yaşarsam yaşayayım, malesef bugün yaptıklarımın sorumlusu benim. Belki isteyerek belki istemeyerek.
Kendi kendime verdiğim zararınsa haddi hesabı yok.
Ne yaşarsam yaşayayım, malesef bugün yaptıklarımın sorumlusu benim. Belki isteyerek belki istemeyerek.
Kendi kendime verdiğim zararınsa haddi hesabı yok.
Herkesin bana gaz verirken ya da överken kullandığı "güçlü" ibaresini yanıma alıp, onu elinden tutup batan güneşin karşısına oturttum.
Beraber güneşin batışını izledik.
"Bu bizim son şansımız. Belki güneş bir daha asla doğmayabilir bizim için kız kardeşim..
Yaptığım her şey için vicdan azabı duyuyorum ve daha iyi anlıyorum; aslında güçlü olmak dedikleri bu değil.
Esasında güçlü olmak dedikleri;
kocaman bir kalbi şartsız koşulsuz sızlanmadan taşımak,
en narin en hassas kanatlara birer bebekmiş gibi bakmak,
güzel hayalleri pembe tozlarla değil ruhunla beslemek,
en ufak bir gülücükte, tebessümde, busede yaşayabilmektir.
Günümüzde bunları yapmak zorken, bunu karşılıksız yapabilmektir güçlü olmak. Bir insanın mutluluğunda mutluluk bulabilmektir.
Ben bunları hissederken, hiçbirini yapabiliyormuş gibi gösteremedim.
Ama istiyorum ki bundan sonraki günümüz gelecekse eğer, bambaşka gelsin. Bambaşka yaşayalım. Birbirimizin yaralarını birbirimiz saralım ki, diğer yaralılara biz ilham verelim. Onları biz mutlu edelim. Mutluluğu, onların mutluluğunda bulalım.
İşte o zaman, güneş bizim için tekrardan doğmaya başlayacak."
Huylu huyundan vazgeçer mi bilemiyorum ama biz denemeye karar verdik o kızla. İç huzuru, birleşip olması gerektiği gibi tek olup kendimizde aramaya.
Beraber güneşin batışını izledik.
"Bu bizim son şansımız. Belki güneş bir daha asla doğmayabilir bizim için kız kardeşim..
Yaptığım her şey için vicdan azabı duyuyorum ve daha iyi anlıyorum; aslında güçlü olmak dedikleri bu değil.
Esasında güçlü olmak dedikleri;
kocaman bir kalbi şartsız koşulsuz sızlanmadan taşımak,
en narin en hassas kanatlara birer bebekmiş gibi bakmak,
güzel hayalleri pembe tozlarla değil ruhunla beslemek,
en ufak bir gülücükte, tebessümde, busede yaşayabilmektir.
Günümüzde bunları yapmak zorken, bunu karşılıksız yapabilmektir güçlü olmak. Bir insanın mutluluğunda mutluluk bulabilmektir.
Ben bunları hissederken, hiçbirini yapabiliyormuş gibi gösteremedim.
Ama istiyorum ki bundan sonraki günümüz gelecekse eğer, bambaşka gelsin. Bambaşka yaşayalım. Birbirimizin yaralarını birbirimiz saralım ki, diğer yaralılara biz ilham verelim. Onları biz mutlu edelim. Mutluluğu, onların mutluluğunda bulalım.
İşte o zaman, güneş bizim için tekrardan doğmaya başlayacak."
Huylu huyundan vazgeçer mi bilemiyorum ama biz denemeye karar verdik o kızla. İç huzuru, birleşip olması gerektiği gibi tek olup kendimizde aramaya.
İnsanın en başta kendini sevmesi gerekiyordu iç huzuru için. Mutlu olamayan insan, kimseyi mutlu edemezdi ki.
İşte ben ve adam da bunu bildiğimiz için yollarımızı ayırmaya karar vermiştik o gece. Tekrardan birleşmesini ümid ederek...
İşte ben ve adam da bunu bildiğimiz için yollarımızı ayırmaya karar vermiştik o gece. Tekrardan birleşmesini ümid ederek...
İç huzuruma kavuştuğumu söyleyemeyeceğim.
Fakat; artık hayattaki amacımı, gerçekten ne istediğimi ne beklediğimi çok iyi biliyorum.
En önemlisi kendime itiraf edebiliyorum onun da yardımıyla.
Gerçekleştirebilecek miyim bilemiyorum. Tüm temennim gerçekleştirmek üzerine.
Ve gerçekleştirmek için de, o yaralı kızla bir bütün olup tüm eksiklerimizi tamamlayacağız.
Ta ki o eski ben ve adamı bulabilmek için yollara düşene kadar...
Fakat; artık hayattaki amacımı, gerçekten ne istediğimi ne beklediğimi çok iyi biliyorum.
En önemlisi kendime itiraf edebiliyorum onun da yardımıyla.
Gerçekleştirebilecek miyim bilemiyorum. Tüm temennim gerçekleştirmek üzerine.
Ve gerçekleştirmek için de, o yaralı kızla bir bütün olup tüm eksiklerimizi tamamlayacağız.
Ta ki o eski ben ve adamı bulabilmek için yollara düşene kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder