16 Ağustos 2014 Cumartesi

Sofia prenses ve 7 Klavye şövalyeleri

bu aralar sanırım en sinir olduğum şeylerden biri sosyal medyanın; herkes tarafından, sanki birer "ikon", birer "fenomen" edasıyla kullanılması.
ve tabi bir de sosyal medya üzerinden kendi haklı göstermeye duyulan ihtiyacı ve kişisel saldırıları eklemem lazım.


artık o kadar itici geliyor ki anlatamam.. milletin paylaştığı saçma sapan yazılar mı dersin, durdurmak bilmez "selfie"ler mi dersin..
herkesin bi' kendini "çok eğleniyorum" havasında ispatlama çabaları gerçekten de çok itici.
artık facebook timeline'a bakmaz oldum. bildirim geldikçe açıyorum. çünkü dayanamıyorum milletin saçma sapan paylaşımlarına. ha tabi ülkeyi twitterdan kurtarmak da bunun cabası..


herkes kendince haklı.
ve haklı oldukları yetmezmiş gibi bir de yanlarına insan çekme gayretindeler.

herkes "ben" derdinde. "ben ve benim düşüncelerim". sanki herkes bunu çok merak eder gibi..


düşünüyorum da, acaba işin özünde bunları yapmanın moda olması değil de yalnızlık mı yatıyor?
neden gittiğimiz her yerin adını paylaşıyoruz? neden her yediğimiz yemeğin fotoğrafını koyuyoruz? neden sürekli kendi kendimizi çekip o saçma fotoğrafları koyuyoruz?
en önemlisi bunlara neden ihtiyaç duyuyoruz?

mesela, bu aralar beni çok rahatsız eden bir örnekten başlamak istiyorum:

erkek arkadaşımın eski kız arkadaşı.
kendisini birebir tanımıyorum. fakat sosyal medya üzerinden benim ve onun hakkında fazlasıyla çirkince paylaşımlar yaptı kendisi.
kızdım. ve üzerine kendisine bir uyarı maili gönderdim. üstünden aylar aylar geçti.. çok sonra gördüm ki aşk acısı çektiğine dair bir blog yayımlamış kendisi. üzüldüm. ne de olsa aşk ulvi bir şeydi değil mi? bunun üzerine blogumda ona bir yazı yazdım. tamamiyle içten olan bir yazı. okudu mu bilemiyorum.. ama ben kendimi iyi hissettim. fakat 2 gün önce tesadüfen bir sözlükte, aylar öncesinde attığım uyarı maili için bir başlık açmış ve yorum yapmış. yine çirkince.. görür görmez blogumdaki yazımı sildim.
şimdi beni düşündüren şey şu: neden insan böyle bir konuyu sözlükte paylaşma gereği duyar? neden bunu çirkince yapar?
bu kadar mı yalnız? bu kadar mı haklı çıkma çabası içerisinde ki, saçma sapan bir sözlükte bunu paylaşıp destek almaya çalışıyor? sağa sola bunu anlatıp millete ağlaması yetmedi mi ki..
insanlar ne istiyor birbirinden? hiç kimse dönüp kendine bakmıyor mu bi' "ben ne yapıyorum amk?!" deyip?
neymiş efendim, oradan buradan sövermiş, bu onun özgürlüğüymüş bıdı bıdı..

herkes gerçekten de fazlasıyla çok "özgür". bencillikle gerçek özgürlüğü karıştıracak kadar
çok "özgür".
çünkü herkes dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanıyor. herkes bir savaşçı, herkes bir prenses, herkes bir şövalye. kılıç ve kalkanları ise, klavyeleri. çünkü sadece 10 parmak istiyor yazmak. düşünüp düşünmemek sana/onlara kalmış. her türlü şeyi yazabilirsin. çünkü neydi? bu sizin "özgürlüğünüz"dü. düşünmeden sağa sola sallamak, "sadece ben bilirim"ciyi oynamak, "en çok ben eğleniyorum"u göstermek, kendinizi sanal dünya üzerinde tatmin etmek tabi ki de sizin en büyük "özgürlüğünüz". hah şuna bak neler de saçmalıyorum ben, kime neyi anlatıyorum değil mi?


her şey bu kadar sanallaşmışken, özelliğini güzelliğini yitirmişken, bence herkes dönüp bir kendine bakmalı. yerimizde saymaktan şikayet ederken, gün geçtikçe daha da geri geri gidiyoruz bence.
peki günün birinde bu prensesler, şövalyeler kendilerini ilk o başladıkları başlangıç çizgisinde bulduklarında ne yapacaklar?

hadi bakalım, kuşanın yine klavyelerinizi. bayağı ihtiyacınız olacak bu gidişle.. tabi "çirkinliği" de yol arkadaşınız yapmayı unutmayın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder